Mevsimlik tarım işçileri: Temiz su yok, sinekler ve yılanlar tehlike oluşturuyor
Urfa’dan domates hasadı için Bursa’ya gelen mevsimlik tarım işçileri, temiz su ve hijyenik yaşam koşullarından yoksun çalışmak zorunda kaldıklarından şikayetçi oldu. İşçi Mehmet Yaprak, “Şu anda içtiğimiz suyu inanın bir hayvana verirseniz içmez. Muhtar, kaymakam, asker ve yetkililer buraya gelip ‘Şartlarınızı iyileştireceğiz’ dediler. Ama bir şey yok” dedi.
Doğu ve Güneydoğu bölgeleri başta olmak üzere Bursa’nın çeşitli yerlerine gelen mevsimlik tarım işçileri, her yıl yaz aylarında elektriksiz, temiz susuz ve hijyenik yaşam ortamlarında kalıyor.
ANKA’da yer alan habere göre, bu yıl domates hasadı için sarsıntı bölgesi olan Urfa’dan Mustafakemlapaşa ilçesine gelen tarım işçilerini ziyaret eden Bursa Su Kollektifi üyesi Figen Ovat, personelin en büyük şikayetinin temiz su olduğunu söyledi. ve hijyenik ortam.
VERİLEN SÖZLER TUTULMUYOR
Mevsimlik tarım işçisi Mehmet Yaprak, her sabah 03.30’da tarlaya geldiklerini ve akşam 06.00’a kadar çalıştıklarını ve 390 TL günlük ücret aldıklarını söyledi.
Yaprak, çalışma ve yaşam koşullarını şu sözlerle anlattı:
“Türkiye’de kimsenin durumu iyi değil. Herkes korkuyor. Hepimiz mutsuzuz, hepimizin gerçekten ekmeğe ihtiyacı var. Mesela geçen sene Antalya’da aynen bu saha çalışmasını yaptım ve iflas ettim. İnanın Meclis’e hangi partiyi gönderirsek gönderelim kimse boş konuşamaz. Herkes laf söylüyor. Kazandığımızı yiyoruz. Kazandıklarımız bize yetmiyor. Ne kazanıyoruz? Gelin çadırı şartlarını görebilirsiniz.
Şu an burada 20-25 kişi var. Keşke bu şartlar altında bir şeyler yapabilsek. Ben bu gençleri sabah 3:30’da getirdim, şu ana kadar çalışıyorlar ve kahvaltı yapmadılar. Bize gelen suyu bir hayvana verirseniz onu içmez. Muhtar, kaymakam, asker ve yetkililer buraya gelip ‘Şartlarınızı iyileştireceğiz’ dediler. Ama hiçbir şey yok.”
‘SİGORTAMIZ OLMADIĞI İÇİN DEPREM YAPMAYIN’ DEDİM’
“Gençlerin durumunu görüyorsunuz. Evde tencerede bulgur ya da pirinç pişirebiliriz, yanında domates ya da salata olur. Yani bizim beslenme sistemimiz yok. Eşim hastayken ben hastaneye gittim. hastayım deprem için geldik dedim sağlık sigortam yok diye 210 lira vermezsen diyetimiz yok dedim alamıyoruz dediler sınav. geçen sene kızımı üniversiteye gönderdim. kızıma telefon alamamıştım. gerçekten alamadık. bu sene aldık yapacak bir şey yok. başka çocukları da göndermek istedik. Okula gidiyoruz ama gidemiyoruz. Hatta benim çocuklarım bile şu an imkanım olsa bütün çocuklarımı Avrupa’ya gönderirdim.
‘EV, SU, ELEKTRİK, BUZDOLABI YOK, SU İÇEMİYORUZ’
Çalışmak için Bursa’ya 2 bin kilometre yol geldiklerini söyleyen mevsimlik tarım işçisi kendilerine yol hakkı verilmediğini söyledi. Şikayetlerini şöyle anlattı:
“Buraya 2 bin kilometre geldik. Bize yol hakkı vermiyorlar. Ev yok, su yok, elektrik yok, buzdolabı yok. Hiç bir şey. Kötü yiyoruz. Yemeğimiz akşam kalırsa sabah yemiyoruz, atıyoruz. Yine yemek yapıyoruz. Her şey değerlidir. Su geliyor, sanki üzerinde kan var, içi kıpkırmızı. Su faturasını bizden alıyorlar. O da ayda 6 bin 500 lira fatura alıyor ama biz o suyu içmiyoruz. O suyu içenler hasta oluyor. Gece su biterse evden, pazardan almak zorunda kalıyoruz. Su yok, hiç su yok, çamur gibi. Her şey değerli para yetmez. Çocuklarımı evlendireceğim ama para yok. Ama karnını biz doğuracağız. Pazara gitmiyoruz. Bazı güzellere gitmezsek, hemen ‘sahadan çık’ diyor. Biz hayvan değiliz, biz de insanız. 6 kişi çadırda kalıyor. Eşim, iki kızım, iki oğlum. Bir oğlu 24 yaşında. oğlum 18 yaşında. Bir kızı 14, bir kızı 19 yaşında. Biz dönemin çalışanlarıyız, buraya geldiğimizde konteyner koysalar ülkeye yanımızda götürmeyiz. Aslında biz burada terim kadrosuyuz, gidiyoruz, yine gideceğiz.”
‘ÇOCUKLAR SAMANLI SUDAN OLMAZ, SİNEK VE YILAN VAR’
Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşullarını gözlemlemek için ziyarette bulunan Bursa Su Kolektifi üyesi Figen Ovat, Mustafakemalpaşa’da işçilerin kaldığı iki noktayı ziyaret ettiklerini, Çeltik bölgesinde içler acısı bir durumla karşılaştıklarını söyledi. Ovat, araştırmalarını şöyle anlattı:
“Su noktasında çok önemli sorunları var. Toprak renginde suları var ve bir ay önce yakın yerden su taşıyarak bu su sorununu çözmeye çalışıyorlar. Banyo yapamazlar. Bundan dolayı saf suyun olmadığı noktada ciddi hastalıklar ortaya çıkmıştır. Çadır alanlarında sinek ve yılanlar bulunmaktadır. Elektrik yok dediler. Çok sayıda çocuk var ve bu çocuklar da o sulardan dolayı hastalandıklarını ifade ettiler.”
‘İŞ KAZALARI İŞ KAZASI OLARAK DEĞERLENDİRİLMEZ’
“2017 yılında Başbakanlık tarafından yayınlanan bir genelge var. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik bir genelgeydi. Saygılar.Daha önce İŞKUR nezdinde işlem yaptık maalesef öyle değil.Tarlada iş kazaları oluyor.Aslında biraz önce sahada konuştuğumuzda bir kadının kalp krizi geçirdiğini öğrendik. Bu konuda kendilerine hiçbir zaman ambulans tahsis edilmediğini, dayanışmaları doğrultusunda cenazeyi özel bir ambulansla toprağa verdiklerini öğrendik. römorklar ve kamyonetler tarafından. Bunun üzerinde herhangi bir kontrol yoktur. Hayatları hafife alınır. Emek sömürüsü var, bedensel sömürü var. Bununla ilgili yaşam koşullarını iyileştiren bir düzenleme yok.”
“SİRKÜLEYİ UYGULAMAK İSTİYORUZ”
Mevsimlik tarım işçilerinin yaşam koşullarının depremzedelerle benzer olduğunu anlatan Bursa Su Kolektifi üyesi Candan Göz de işçilerin sıkıntılarının analizini isteyerek şunları söyledi:
“Maraş depremlerinden sonra çadırlarda, kışlalarda kalan insanlara hepimiz üzüldük. Ancak bu, tarım işçileri için bir yaşam standardı haline geldi. Eskiden köyden köye gerçek olan göç, artık kırdan kıra olmaktadır. Yani tüm tarım personeli çadırlarda yaşıyor, deprem sonrası gördüğünüz tüm sıkıntılı koşullar, susuzluk, elektriksizlik, sağlık sorunları vs. 15-20 yıllık çadırlarda. Çadırdan, sudan, elektrikten, ulaşımdan para alınıyor. Bugünün kurallarına göre amca reisinin günlük hesabı 400 lira iken bu insanlar günlük 350 lira ile çalışıyorlar. Bu yüzden çok çocukları olur. Ne kadar çok çocuk, o kadar çok gelir. Hepsinin 5 ila 10 çocuğu var. Bu çocuklar okulu bir ay önce bırakıyorlar. Okullar açıldıktan bir ay sonra dönüyorlar. Standart bir çocuğun iki ay okula gitmediğini düşünürsek, çok zeki de olsa standart bir öğrenci olacağı tahmin ediliyor. Hepsinin hayalleri var, doktor, avukat, mühendis olmak istiyorlar ama hiçbirinin şansı yok. Babaları, anneleri, tarım işçisi. Onlar da tarım işçisi ve çocuklarının geleceği bu. İnsani koşullarda yaşamıyorlar. İnsan davranışını görmezler. Devletimizin sağladığı, Başbakanlık tarafından çıkarılan tarım işçileri ile ilgili tüm kuralların uygulanmasını ve bu uygulamaların yaygınlaşmasını ve bu insanlık dışı kişilere insan gibi ücret ödenmesini istiyoruz.” (HABER MERKEZİ)